Beyin Tümörleri - Dr. Murat İmer

Beyin Tümörleri

İNTRAKRANYAL URLAR
Toplumda bir yılda gözlenen tüm kanser vakalarının yaklaşık % 1.5-2’si beyinde yerleşir. Beyin tümörleri geliştikleri hücre gruplarına göre birincil veya ikincil beyin tümörleri olarak adlandırılır. Birincil beyin tümörleri beyin dokusu veya beyni çevreleyen zarlar gibi sinir sistemi içerisinde yer alan hücrelerden köken alır. İkincil beyin tümörleri ise diğer organ ve dokulardan beyne sıçramış veya uzanmış tümörlerdir. Bunların kökeni sinir sistemi hücreleri değildir.

Beyin tümörlerini vücuttaki diğer bölgelerindeki tümörlere göre daha önemli kılan, sabit bir hacim olan kafatası içerisinde yerleşmeleridir. Karın boşluğunda gelişen bir tümör ileri boyutlara gelinceye kadar belirti vermeyebilir, fakat kafatası içerisinde milimetrik boyuttaki bir tümör dahi şikayete sebep olabilir.

Çok çeşitli hücrelerden köken alabilen farklı beyin tümörlerinin birbirinden ayrılması amacıyla Dünya Sağlık Örgütü bir sınıflama oluşturmuştur. Bu sınıflamada 11 farklı tümör grubu bulunmaktadır. Bunlar arasında en önemlileri kabaca; beyin dokusu sinir hücrelerinden, sinir dokusu hücrelerinden, damarlardan, beyin zarlarından, hormon sentezleyen hücrelerden, kan hücrelerinden, kistlerden köken alanlarıdır.

Bu tümörler yine Dünya Sağlık Örgütü’nün belirlediği bir sınıflama ile büyüme hızları ve agresifliklerine göre 4 ana evrede toplanırlar. Birinci evredeki tümörler; en iyi huylu ve yavaş büyüyen tümörlerdir. Başarılı bir tedavi ile sonuçlandırıldıklarında tekrarlamazlar, hastanın beklenen ömür süresini kısaltmazlar. Evre 4 tümörler ise en hırçın olanlardır. Fakat günümüzdeki yeni gelişen kemoterapi ve radyoterapi tedavileri sayesinde bu evredeki bazı tümörler de dahi uzun yaşam sürelerine kavuşulmaktadır.
Kafa içerisinde yer kaplayan, anatomik beyin yapılarında değişikliğe neden olan, beyin dokusunun bir tarafa doğru itilmesine sebep olan beyin tümörlerinin büyük çoğunun tedavisi cerrahidir. Kemoterapi ve radyoterapi tedavileri, cerrahiye yardımcı olacak tedavilerdir. Beyin tümörleri köken aldıkları bölgelere göre ve büyüme hızlarına göre farklı şekillerde ameliyat edilirler.

Örneğin göz sinirinin üzerinde yer alan ve hormon sentezleyen hipofiz tümörlerinin büyük çoğunluğu burundan girilerek, ek başka bir cilt kesisi yapılmaksızın çıkarılabilmektedir. Bunun yanı sıra günümüzde yeni geliştirilen ve beyin cerrahisinin ufkunu genişleten ameliyat sırasında yapılan MR ve BT tetkikleri ve yön bulma cihazları sayesinde saç içerisine yapılan eskiye göre daha küçük cilt kesileriyle beyin tümörleri çıkarılabilmektedir.
Yapılan bu ameliyatlarda 1960’lı yıllarda Prof. Dr. Gazi Yaşargil tarafından kullanıma sokulan ameliyat mikroskobu kullanılmakta ve çıplak gözle görülmesi güç olan normal beyin dokusu ile tümör dokusu arasındaki sınır daha net seçilmektedir.

Ameliyat ile tümörün çıkarılması sadece hacmi sınırlı olan kafatası içerisinde sıkışmış halde olan normal beyin dokusunu rahatlatmakla kalmaz aynı zamanda tümörün hangi hücre tipinden köken aldığının aydınlatılmasına da yardımcı olur. Bazı riski bölgelerdeki beyin tümörlerinin cerrahi ile tamamen çıkarılması söz konusu olmayabilir. Bu durumda da kafaya yerleştirilmek suretiyle beyni 3 boyutlu koordinat sistemi içerisine sokan stereotaksi sistemi kullanılarak bir iğne yardımıyla bu güç tümörlere ulaşılabilmekte, biyopsi alınarak tümörün cinci belirlenebilmektedir. Bu biyopsi sonucuna göre ışın tedavisine hassas olan bazı tümörlere veya enfeksiyona bağlı oluşan apselere gereken tedavi verilebilmektedir.

Karmaşık bir mekanizma olan vücudumuzun yöneticisi olan beynimizde yer alan tümörlerin ameliyatı ve sonrası özel öneme sahiptir. Çünkü beyin ameliyatları sırasında ve sonrasında kan değerlerinde, solunum fonksiyonlarında önemli değişiklikler görülebilir. Ameliyat sırasında kafa içi basıncı arttırmayacak şekilde verilmesi gereken Nöroanestezi ayrıca ameliyat sonrasında hasta bakımından sorumlu Nöroyoğun Bakım için yüksek tecrübe ve bilgi birikimi gerekmektedir. Bu bakımdan da Beyin Cerrahisi anestezisi diğer branşların anestezilerine oranla daha yüksek seviyede özelleşme gerektirir.

Bir diğer önemli konu da asıl amacın filmleri tedavi etmekten daha çok hastayı tedavi etmek olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Burada söylenilmek istenen; birtakım iyi huylu beyin tümörlerinin bulundukları yerin riskleri nedeniyle tamamının çıkartılamaması durumunda belli aralıklarla çekilen görüntülemeler eşliğinde yapılan muayenelerle kontrol altında tutulabileceğidir.

Toplumumuzda korkulan bir hastalık olan beyin tümörlerinin günümüzdeki yeni teknolojik gelişmelerle başarılı bir şekilde, daha düşük risklerle ameliyat edilebileceği ve her beyin tümörünün birbirinden farklı davrandığı unutulmamalıdır.